Archived | Content is no longer being updated

Derin devlet: Tahakküm biçimleri, teamüller ve demokrasi

PDF

Türkiye’de derin devlet, kabaca, ‘erk sahiplerinin güç haddini aşması, özellikle güvenlik sektörü ve yargıya nüfuz etmesi’ anlamında kullanılıyor. Tanımın içine konulan nitelikler çoğaldıkça, genelleştikçe, kavramın içi boşalıyor ve tartışmalar anlamsızlaşıyor. Yapılan diğer hata, kavramın bir çıkar ağına indirgenmesi. Bu hata ise münferit grupların hapsedilmesiyle derin devletin yok edileceği yanılsamasına yol açıyor.

Derin devletin tanımı, devletin tanımında gizlidir. Devlet cebir kullanma tekelinin meşruiyetini elinde bulunduran hukuki bir varlıktır,1 fakat devlet mantığı (raison d’état) çerçevesinde, hukukilik ve insan haklarının dışına çıkması, Carl Schmitt’in ifadesiyle, muktedirlerin olağanüstü hal ilan etme hakkı mahfuzdur.2 Derin devlet, Weberyen tabirle, bir ‘tahakküm’3 biçimidir. Alametifarikası, resmi ve gayriresmi, yani bir çifte tahakküm biçimi olmasıdır. Derin devlet, ordunun demokratik gözetiminin yokluğunda, ya -vesayet sisteminde olduğu gibi- ordu gözetiminin olmadığı ya da sivil gözetimin demokratik olmayan yollardan yönetildiği, özellikle başkanlık sistemine tâbi bazı Güney Amerika ülkelerinde karşılaştığımız gibi icra organın yetkilerini kötüye kullandığı koşullarda ortaya çıkar.4 Derin devletin varlığını ‘ordunun özerkliğini’5, yani karar alma otoritesini ölçerek niceliksel olarak tespit edebiliriz. Ordunun özerkliği profesyonel-siyasi-yargısal alanlara yayılan ve her bir alanın diğerine eklemlendiği, bu olurken sınırların belirsizleştiği bir süreklilik arz eder. Ordu özerkliği yüksek ya da çok yüksek düzeyde ise anayasal kurumlar çift başlı hale gelir; resmi kurumlardaki bu çift başlılık sayesinde gayrı resmi kurumlar olan darbe tehdidi, otokratik klikler, mafya, organize suç, yolsuzluk ve yargısız infaz işlerlik kazanır.6 Böylece çifte tahakkümün koşulları oluşur. 

Gayri resmi kurumların profesyonel alandaki resmi kurumlarla etkileşimi7

TSK resmi ideolojinin taşıyıcısı, bekçisi olması üzerine kurulu olan askeri doktrin ve eğitim, ordunun ayrıcalıklı bir zümre olmasının tartışmasız temeli olmuştur. Asker-sivil bürokrasisi Kemalizm/Atatürkçülük ilkeleri dahilinde, tehdit olarak algılanan farklılığa karşı yekpare ulus-devlet yaratmayı, Batılılaşma/modernleşme projesiyle halkı ıslah etmeyi amaçlamış, Jakoben zihniyetle laikliği savunmuş, ‘laiklik karşıtı’ iç düşmanlar söylemi darbe tehdidini meşrulaştırmıştır. 1946 yılında çok partili sisteme geçişle başlayan derin devlet döneminde 1960 ve 1980’de ‘silahlı’, 1971 ve 1997’de ise ‘silahsız’ darbe yapılmış, demokrasiye her geçiş sonrasında darbe tehdidi Demokles’in kılıcı gibi seçilmişlerin başı üstünde sallanmıştır. Halen darbelere yasal zemin hazırlayan TSK İç Hizmet Kanunu’nun meşhur maddesine hiç dokunulmadı.

Profesyonel-siyasi alandaki ordu özerkliği ise reformlarla azalmış da olsa yüksek düzeyde. TSK’nin Genelkurmay Başkanlığı’nda odaklanan aşırı merkeziyetçi yapısı, siyasi özerkliğin dayanağı olmuştur. Genel Kurmay halen Milli Savunma Bakanı yerine Başbakanlık’a bağlı. Bugün reform yapılsa bile, Milli Savunma Bakanlığı emir-komuta zincirine tabi ordu mensuplarından oluştuğundan köklü bir değişim olmadan sivillerin üstünlüğü sağlanamaz. 2011 yılından itibaren terfi, emeklilik, disiplin cezaları ve ordudan ihraç kararlarını alan Yüksek Askeri Şura (YAŞ) teamüllerini siviller lehine çevirdi fakat ordu üstünlüğü prensibine dayalı YAŞ Kanunu’na dokunulmadı. Ayrıca, ordu siyasi özerklik sayesinde ekonomik güç sahibidir. 1960 darbesinden sonra oluşan ‘askeri-sınai-kompleks’, Türkiye’de ilk beş holding içinde yer almış bir ‘askeri holding’ olan Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK), kamu iktisadi teşekküllerinin (KİT) özelleştirmesi, düşük faizli krediler ve vergi indirimleriyle güçlenmiştir.8 Uluslararası Şeffaflık Örgütü’ne göre, Türkiye savunma bütçesinin şeffaflığı, Ruanda ve Tanzanya ile aynı alt-orta düzeyde.9 Üstelik Sayıştay Kanunu uyarınca verimlilik, etkinlik denetimine tabi tutulmayacak, denetim sonuçları ordunun izin verdiği ve Bakanlar Kurulu genelgesince onaylandığı kadar kamuoyuyla paylaşılacak.

Vesayet sistemi siyasal-yargısal alana nüfuz ederek seçim sistemini ağır hasara uğratmıştır. Anayasa Mahkemesi ‘iç düşman’ olarak gördüğü (çoğunlukla Kürt yanlısı, İslamcı ya da sosyalist partiler) 24 siyasi parti kapatmıştır. Yasama ile yürütmede çift başlılığı tesis eden MGK’nin danışma kararları seviyesine çekilse, Milli Savunma Güvenlik Belgesi hükümet tarafından revize edilse de savunma siyasetini belirleyen Milli Strateji Belgesi halen hükümet dışında gelişiyor ve uygulanıyor.10 Siyasal-yargısal alandaki can alıcı unsur askeri ve sivil yargı, yani yargıda çift başlılıktan kaynaklanan cezasızlık zırhıdır. Cezasızlığı otokratik klikler, mafya, organize suç ve yargısız infazdan oluşan gayri resmi kurumlar zincirinin tarihsel arka planında ele almalıyız. Otokratik klikler istihbarat, sorgulama, gizli askeri operasyon birimlerinin ve/veya organize suçun liderliğinden oluşan dar gruplardır. Türkiye’deki ana otokratik klik 1950’lili yıllarda, ‘komünist’ tehdide karşı ABD ile İngiltere Haber Alma Teşkilatları (CIA ve MI6) tarafından NATO’ya bağlı olarak kurulan ‘Gladio’adlı istihbarat ve askeri operasyon teşkilatına bağlı kuruldu.11 Gladio siyasi muhalefeti yok etmek, gerektiğinde hükümetleri devirmek amacıyla kullanıldı.12 Türkiye’de Gladio ‘Kontrgerilla’ adıyla 1952 yılında NATO üyeliğinden sonra kuruldu ve ‘Beyaz Kuvvetler’ denen bir sivil yeraltı örgütlenmesi tarafından desteklendi. Kontrgerilla’nın resmi adı Genelkurmay’a bağlı kurulan Özel Harp Dairesi’dir (ÖHD). ÖHD zaman içinde farklı isimler altında faaliyet gösterdi: Seferberlik Tetkik Kurulu (1952-1967), ÖHD (1967-1991), 1991’den bu yana Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK).13

Seferberlik Tetkik Kurulu ile Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) öncülü Milli Emniyet Hizmeti Riyaseti 6-7 Eylül 1955 tarihinde İstanbul’daki azınlıkları hedef alan pogromu düzenledi. 1960’lı yıllarda MİT, Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele (JİTEM), Özel Harekât Dairesi Başkanlığı ve köy korucularının liderliği otokratik kliklere dahil oldu. ÖHD Soğuk Savaş sırasında CIA ile yakın işbirliğindeydi. 1974 yılında Kıbrıs müdahalesine misilleme olarak ABD Türkiye’ye silah ambargosu uygulayınca, Amerikan Askeri Yardım Kurulu’nun verdiği finansmandan mahrum kalan ÖHD Başkanı’nın Bülent Ecevit’ten para istemesiyle ilk kez bir başbakan derin devletten haberdar oldu.14

Derin devletin organize suç ile düşük yoğunluklu savaşla simbiyotik bir ilişkisi vardır, çünkü silah ve uyuşturucu ticareti, para aklama gibi yollardan kaynak yaratma koşulları kolaylaşır. Otokratik klikler varlıkları resmi kurumlarca inkâr edilerek cezasızlık zırhıyla korunur. 1970’li yıllarda Komünizmle Mücadele Dernekleri, Ülkü Ocakları gibi aşırı sağ örgütler içinde yeşeren mafya ile organize suç mensupları, mesela Abdi İpekçi suikastinden yattığı sırada Türkiye’nin en sıkı gözetlenen cezaevlerinden birinden elini kolunu sallayarak kaçan Mehmet Ali Ağca, Interpol’ün Kırmızı Listesi’nde arandığı vakit Türkiye’de yeşil pasaportla gezen katil ve uyuşturucu taciri Abdullah Çatlı korundu. Yargısız infazlar, yani ‘faili meçhul’ cinayetler, kayıplar, suikast ve katliamlar siyasi gündeme yön verdi. ÖHD ve MİT Kızıldere (1972), Taksim Meydanı (1977), Bahçelievler ile Kahramanmaraş (1978) katliamlarını, Ankara Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Doğan Öz (1978), gazeteci Abdi İpekçi (1979) suikastlarını düzenledi, derin devlete karşı çıkmaya çalışan zamanın başbakanı Ecevit (1977) ve Turgut Özal’a (1988) karşı suikast girişimlerinde bulundu.15

Gladio Soğuk Savaş sonrasında Avrupa ülkelerinde lağvedilirken, Türkiye’de derin devlet, TSK ile PKK arasındaki düşük yoğunluklu savaş nedeniyle 1987’de Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da olağanüstü hal ilanıyla tırmanışa geçti. 1990’lı yıllarda Soğuk Savaş sonrası oluşan yeni küresel düzen, siyasi İslam’ın yükselişi, PKK’nin bağımsız Kürdistan kurma isteği ve birinci Körfez Savaşı gibi tehditler yumağına Atatürkçülük’ün ilk kez hegemonya kurmasıyla karşılık verildi.16 1990’lı yıllarda, özellikle 1993-1996 yıllarında Doğru Yol Partisi (DYP) lideri Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde, siyasi liderliğin otokratik kliklere tam destek vermesi ve Atatürkçülük’ün hegemonyası sayesinde ordu özerkliği zirveye ulaştı; derin devlet, devletin ta kendisi haline geldi. Bu dönemde ÖHD ile MİT, Kürt yanlısı Özgür Ülke gazetesinin bombalanması (1994) ve birçok Kürt işadamının öldürülmesinde (1993-4) rol oynamıştır.17

‘Devlet-mafya-parlamento üçgeni’, Susurluk ve Şemdinli skandallarıyla su yüzüne çıktı. 1996 yılında Susurluk’taki trafik kazasında eski İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ ve Interpol tarafından aranan Çatlı aynı arabada öldü, köy korucusu bir aşiretin lideri, Refah Partisi (RP) ile koalisyon hükümeti kurmuş olan dönemin DYP Şanlıurfa milletvekili Sedat Bucak yaralı olarak kurtuldu.18 Başbakan yardımcısı Tansu Çiller 1996’daki konuşmasında derin devlete sahip çıktı: ‘Bu devlet uğruna kurşun atan da, yiyen de her zaman bizim için saygıyla anılır. Onlar şereflidirler.’19 Susurluk hakkında yapılan resmi soruşturmalar, Özel Harekât Dairesi Başkanlığı’nın RP-DYP hükümetinde İçişleri Bakanı olan Mehmet Ağar’ın ve JİTEM’in derin devletteki rolünü belgeledi.20 1993-1995 yıllarında Emniyet Genel Müdürlüğü yapan Mehmet Ağar zamanında, Özel Harekât Dairesi Başkanlığı Genel Müdürlüğe bağlanmış ve PKK’ye karşı mücadelede kullanılmıştı; Hüseyin Kocadağ aynı zamanda Özel Harekât üyeliği yapmıştı.21

2005 yılında Şırnak’ın Şemdinli ilçesinde bir kitapevinin bombalanması sırasında JİTEM için çalıştığı iddia edilen bir PKK itirafçısıyla iki astsubay suçüstü yakalandı. JİTEM 1989-2008 yıllarında 5 bin ‘faili meçhul’ cinayet ve 1500 kişinin kaybedilmesiyle itham ediliyor. Öldürülenler arasında Kürt siyasetçi Vedat Aydın (1991), aydın Musa Anter (1992), Özgür Gündem (1992-1994) gazetesi ile ardıllarının 75 muhabiri ve dağıtıcısı, Binbaşı Cem Ersever, eski Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis (1993), Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan (2001) var.22 Genelkurmay’ın inkâr ettiği JİTEM’in varlığı ‘takdirname belgelerinde, devlet maaş bordrolarında, araştırma komisyonlarında ve kendisine çalışmış olan elemanların itiraf ve açıklamalarında’ belgelendi.23 Yargısız infazlar en yoğun şekilde 1992-1994 yıllarında gerçekleşti. Savcılığın adli süreç başlatmadığı dosyaların zaman aşımı süresi 20 yıl olduğundan,- eğer insanlığa karşı işlenmiş suç olarak ilan edilmezse- cinayetlerin çoğu 2014’ten itibaren yargılanamayacak.

Derin devlet 2000’li yıllarda demokratikleşme reformlarıyla güç kaybına uğradı ama hâlâ ayakta. 2002 yılında iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) liderliği, AB üyelik sürecini ve reformları Batı yanlısı muhafazakâr merkez-sağ siyasi elitlere dönüştüğünün bir kanıtı olarak sunarak kendini olası bir müdahaleye karşı koruyabildi.24 Kıbrıs sorununun AB’ye taşındığı, ABD’nin Irak işgaline katılmayı reddeden Türkiye’den uzaklaştığı, AKP’yi Ortadoğu’da açıkça desteklediği bir dönemde ordu ‘hayatta kalma içgüdüsüyle,’ Batılılaşma’da öncü konumunu AKP’ye kaptırmamak ve büyük çoğunluk tarafından desteklenen AB üyeliğini engellememek için reformlara karşı koymadı.25 2007 yılında Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesinde laikliği korumak adına yayımlanan e-muhtıra, AKP’nin seçim başarısından sonra boşa çıktı. Darbe tehdidi zayıflayınca Cumhuriyet tarihinde ilk kez 2008 yılında ‘Ergenekon davası’ ile emekli ve muvazzaf üst düzey komutanlar, 2003-2004 yıllarında dört darbe planı yapmaktan yargılanmaya başladı. AKP reformlarla yargısal özerkliği hedef aldı; 2010 referandumuyla geçen anayasa paketi darbelerin yargılanmasının önünü açtı ve Genelkurmay Başkanlarının dokunulmazlığını ortadan kaldırdı. Ergenekon’u 2010 yılında Balyoz Davası ve 2011’de hükümete karşı propaganda amacıyla kurulan internet siteleri iddianamesiyle birleştirilen ‘İrticayla Mücadele Eylem Planı’ davası izledi. 2012 yılında eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ‘İrticayla Mücadele Eylem Planı’ çerçevesinde tutuklandı. 12 Eylül 1980 darbesi yargılanmaya başladı. Bunu 28 Şubat’ı yargılamaya yönelik operasyonlar izledi.

Bu davalar ne anlama geliyor? Siyasi kutuplaşmayı yansıtır şekilde CHP, radikal laik orta sınıflar, üniversite mensupları, ulusalcı sivil toplum örgütleri ve düşünce kuruluşlarına göre, bu davalar sadece iktidarın muhalifleri yıldırma politikasından ibaret. AKP’nin devlet kurumlarında hissedilen ağırlığı, ‘kendi derin devletini kurduğu’ iddialarına neden oluyor. Bu noktada altını çizmemiz gereken üç nokta var. Birincisi, yüzlerce ordu mensubunun hâkim önüne çıkması derin devleti yok etmez. AKP iktidarında ordu özerkliği halen yüksek düzeydedir. Dahası, AKP’yi demokratikleşme reformlarına zorlayacak demokratik muhalefet yokluğunda ordu özerkliği artabilir. İkincisi, davalar sadece darbe planlarını içeriyor, yani Susurluk ile Şemdinli skandalları, ÖHD, JİTEM, derin devletin geçmiş meclis ve hükümetlerle ilişkisi devre dışı bırakılıyor. Üçüncüsü, davaların yıllarca sürmesiyle tutukluluğun cezaya dönüşmesi ve gazetecilerin tutuklanması, bu davaların meşruiyetini zedeliyor. AKP can havliyle de olsa vesayet sisteminin, böylece derin devletin gücünü azalttı, kurumlara sirayet etti ama bu kendi derin devletini yaratmasına yetmez. Demokrasi adına kaygılanmamız gereken asıl nokta, AKP’nin bir kısım darbeciyle, yani buzdağının tepesiyle ilgilenerek otokratik kliklere dokunmaması, derin devletin varlığıyla temelde sorununun olmamasıdır. Bu topraklara barış gelmeden derin devleti yok edemeyiz.

Dipnot

  1. Max Weber (1978): Economy and Society: An Outline of Interpretive Sociology, (çevirmen) Ephraim Fischoff vd. , Berkeley: University of California Press, s. 54.
  2. Mithat Sancar hukukilik ve derin devlet ilişkisini kurarken Carl Schmitt’e atıf yapar, bkn. Mithat Sancar (1998): Yasallık ve Meşruluk Geriliminde Hukuk Devleti, Birikim, sayı 116, 36-44; Carl Schmitt (1993): Legalität und Legitimität, 5. baskı, Münih ve Leipzig: Verlag von Duncker&Humblot.
  3. Weber a.g.e.
  4. Derin devletin daha kapsamlı bir analizi için, bkn. Mehtap Söyler (2012): Informal Institutions, Forms of State and Democracy: The Turkish Deep State, Democratization, 1-25 <doi:10.1080/13510347.2011.650915>.
  5. David Pion-Berlin (1992): Military Autonomy and Emerging Democracies in South America, Comparative Politics, sayı 25, 83-102. Pion-Berlin’in analitik çerçevesini profesyonel-siyasi alandan yargısal alana genişletiyorum.
  6. Adı geçen gayrıresmi kurumlar için bkn. Hans-Joachim Lauth (2000): Informal Institutions and Democracy, Democratization, sayı 7, 21–50.
  7. 1980-1997 arası ordu özerkliğinin analizi için bkn. Ümit Cizre (1997): The Anatomy of the Turkish Military’s Political Autonomy, Comparative Politics, sayı 29, 151-166.
  8. İsmet Akça (2009): OYAK: Kimin Ekonomik Güvenliği, Ali Bayramoğlu ve Ahmet İnsel (ed.): Almanak Türkiye 2006-2008, Güvenlik Sektörü Ve Demokratik Denetim, İstanbul: TESEV Yayınları, s. 179-181.
  9. Transparency International UK, The Transparency of National Defense Budgets, London, Ekim 2011, s. 20–21.
  10. Ali Bayramoğlu (2004): Asker ve Siyaset, Ahmet İnsel and Ali Bayramoğlu (ed.) Bir Zümre, Bir Parti: Türkiye’de Ordu, İstanbul: İletişim Yayınları, s. 91.
  11. Murat Belge derin devleti I. Dünya Savaşı’nda, özellikle 1915’te Osmanlı Ermenileri’nin kırımında rol üstlenen istihbarat örgütü Teşkilat-ı Mahsusa’ya dayandırır. Murat Belge (1998): Teşkilat-ı Mahsusa, Birikim, sayı 116, 16-20.
  12. Bkn. Daniele Ganser (2005): NATO’s Secret Armies: Operation Gladio and Terrorism in Western Europe, London: Cass, s. 224–45.
  13. Bkn. Ecevit Kılıç (2010): Özel Harp Dairesi: Türkiye’nin Gizli Tarihi, İstanbul: Timaş Yayınları.
  14. Bülent Ecevit (1991): Karşı Anılar, DSP Yay.; Ecevit: Türkiye’de Derin Devlet Var, Hürriyet, 20.11.2005.
  15. Ertuğrul Mavioğlu, Ahmet Şık (2011): Kırk Katır, Kırk Satır 1, 2. baskı, İstanbul: İthaki Yayınları; s. 25-42; Kılıç, Özel Harp, s. 150-228.
  16. Mesut Yeğen (2006): Kemalizm ve Hegemonya, Ahmet İnsel (ed.): Kemalizm, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, 5.baskı, İstanbul: İletişim Yayınları, s. 56-74.
  17. Kılıç, Özel Harp, s. 297-300.
  18. Bkn. Soner Yalçın, Doğan Yurdakul (2000): Reis, İstanbul: Su Yayınları, s. 387-9.
  19. Çiller: Çatlı Şerefli, Milliyet, 27.11.1996.
  20. Resmi inceleme belgeleri için bkn. Susurluk Fezlekesi, Hazırlık No. 1997/221, Fezleke No. 1997/1, 30.1.1997; Kutlu Savaş, Susurluk Raporu, Başbakanlık Teftiş Kurulu, 10.1.1997; Veli Özdemir (1997): Susurluk Belgeleri Cilt: 1. İfade Tutanakları, Emek Kürsüsü Dizisi, 1. baskı, İstanbul: Scala Yayıncılık; Veli Özdemir (1997): Susurluk Belgeleri Cilt: 2. İfade Tutanakları. TBMM Komisyon Raporu’na Muhalefet Şerhleri İle Birlikte, Emek Kürsüsü Dizisi, 1.baskı, İstanbul: Scala Yayıncılık; TBMM Araştırma Komisyonu, Ülkemizin Çeşitli Yörelerinde İşlenmiş Faili Meçhul Siyasal Cinayetler Konusunda Meclis Araştırma Komisyonu Raporu, Esas No. 10/90, Sayı No. A.01.1.GEÇ/300-554, Karar No.10, 12.10.1995.
  21. Ertan Beşe (2006): Özel Harekât, Ümit Cizre (ed.), Almanak Türkiye 2005: Güvenlik Sektörü ve Demokratik Denetimi, İstanbul: TESEV Yayınları, s. 114-123.
  22. Bkn. İnsan Hakları Derneği,<http://www.ihd.org.tr&gt;; Ecevit Kılıç, 5 Bin Kişiyi Öldüren JİTEM Dağıtılmadı, Sabah, 26.1.2009; Ecevit Kılıç (2010): Jitem: Türkiye’nin Faili Meçhul Tarihi, İstanbul: Timaş Yayınları.
  23. Ertan Beşe (2006): Jandarma İstihbarat (JİTEM/JİT), Ümit Cizre (ed.), Almanak Türkiye 2005: Güvenlik Sektörü Ve Demokratik Denetimi, İstanbul: TESEV Yayınları, s 172.
  24. İhsan Dağı (2008): Turkey’s AKP in Power, Journal of Democracy, sayı 19, 29.
  25. Ümit Cizre (2007): The Justice and Development Party and the Military: Recreating the Past After Reforming It, Ümit Cizre (ed.) Secular and Islamic Politics in Turkey: The Making of the Justice and Development Party, London& New York: Routledge, s. 140–4.